Mahkeme Kararlarının İcrası

Mahkeme ilamının icraya konulabilmesi için kesinleşme, kural olarak şart değildir. Ancak bu kuralın bazı istisnaları bulunmaktadır.

Aşağıda belirtilen bu istisnai durumlarda, kararın kesinleşmeden icraya konulması mümkün değildir. Kararın kesinleşmesi ile kastedilen, Yargıtay denetiminden geçmesi veya kanunda öngörülen süreler içinde kararın taraflarca temyiz edilmemiş olmasıdır.

Karar düzeltme yolu, bir kısım kararlar için açık olup, eğer mahkemece verilen hüküm için karar düzeltme yolu açık ise, karar düzeltme yoluna başvurma süresi dolmadıkça veya bu yola başvurulmuş ise karar düzeltme talebi sonuçlanmadıkça, hükmün kesinleştiğinden bahsetmek mümkün olamayacaktır.

Gerek yargıtay denetiminden geçerek, gerekse temyiz yoluna başvurulmayarak kesinleşen kararın arkasına, hangi tarihte ve ne surette kesinleştiği hususu, kalem müdürü tarafından şerh edilir ve bu şerh, hakim tarafından imzalanır. Buna “kesinleşme şerhi” adı verilmektedir.

HMK 305 ve 30altıncı maddesinde düzenlenen tavzih yolu ise kesinleşmeyi etkilemez. Yani temyiz ve (açık ise) karar düzeltme yollarının tükenmesi sebebiyle kesinleşen bir hükmün tavzihi talep edilse dahi, tavzih talebinin sonuçlanması beklenmeksizin kararın icraya konulması mümkündür.

Kesinleşmeden icraya konulamayan ilamlardaki yargılama giderleri, tazminat, faiz gibi eklentiler de, hüküm kesinleşmeden icraya konulamaz . Takibe konulabilmesi için kesinleşmesi aranan bir kararın, takibe konulduğu tarihte kesinleşmiş olması gerekir. Takip tarihinde kesinleşmemiş ilam için, sonradan kesinleşmiş olsa dahi, şikayet yolu ile takibin iptaline gidilebilir. Elbette ki bu durum, karar kesinleştikten sonra ilamın yeniden icraya konulmasına engel teşkil etmeyecektir.

İlamın, kesinleşmeden icraya konulup konulamayacağı hususunu icra müdürünün denetlemesi gerekiyor. İcraya konulabilmesi için kesinleşme koşulu aranan bir ilamın, kesinleşmeden icraya konulması halinde, icra mahkemesine süresiz şikayet yolu ile ilamlı takibin iptali için başvuru edilebilir.

İcraya konulabilmesi için kesinleşmesi şart olan ilamları;

1-Gayrimenkulün aynına ilişkin ilamlar

2-Aile ve kişiler hukukuna ilişkin ilamlar,

3-Yabancı mahkeme veya hakem kararlarının tenfizine ilişkin verilen ilamlar,

4-Menfi tespit veya istirdat (geri alım) davalarında verilen ilamlar,

5-Sayıştay ilamları,

6-İstihkak davasının kabulüne ilişkin karardaki yargılama gideri (Davanın reddi halinde ise kesinleşme gerekmemektedir.)

7-Bayrağına ve sicil kaydı olup olmadığına bakılmaksızın bütün gemilere ve bunlarla ilgili ayni haklara ilişkin ilamlar biçiminde sıralayabiliriz.

Uygulamada, bir kararın, gayrimenkulün aynına ilişkin olup olmadığının tespitinde yorum hataları yapıldığına rastlanmaktadır.

Eğer mahkeme sonucu verilecek hüküm, mülkiyet hakkı değişikliği gibi bir sonuç doğuracaksa, davanın, gayrimenkulün aynına ilişkin olduğuna şüphe yoktur.

Tapu iptali ve tescil davaları, şufa (önalım) davaları buna örnek olarak gösterilebilir. Müdahalenin meni davalarında ise, mülkiyet hakkı iddiası olup olmamasına göre durum değişmektedir. Eğer dava, mülkiyet hakkı sebebiyle açılan müdahalenin meni davası ise, kararın kesinleşmesi aranacaktır.

Ancak, davalı tarafın herhangi bir mülkiyet iddiası sözkonusu değilse, ortada mülkiyetin kime ait olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığı için, bu tür müdahalenin meni davalarında kesinleşme aranmayacaktır. Örneğin kiracının, kira sözleşmesine aykırı olarak fazladan işgal ettiği – kullanmış olduğu kısımlar söz konusu ise ve bu kısımlar için müdahalenin meni talep edilmişse, ortada mülkiyet hakkı ile alakalı herhangi bir uyuşmazlık söz konusu olmadığından, bu tür kararların infazı için kesinleşme aranmayacaktır.

Tapu kütüğünde yer alan şerhin kaldırılması talepli bir davada, davaya konu şerh, mülkiyet hakkı niteliğinde ise, dava yine gayrimenkulün aynına ilişkin sayılacağından, hükmün infazının istenebilmesi için kesinleşmesi gerekecektir.

Gayrimenkulün aynına ilişkin ilamlarda, ilamın eki niteliğinde yer alan hükümler de kesinleşmeden icraya konulamaz. Örneğin tapu iptali ve tescil davasında, hükmün tapu iptali kısmının kesinleşmesi beklenip, eklenti niteliğinde olan yargılama giderleri ve vekalet ücretinin icraya konulması mümkün değildir. Kira tespit davalarıyla verilen hüküm, gayrimenkulün aynına ilişkin değilse de, Yargıtay’a göre kesinleşmeden icraya konulamayacak ilamlardandır. Aile ve kişiler hukukuna (MK m.sekiz-494) ilişkin hükümler, kesinleşmeden icraya konulamaz.

Buradan anlaşılması f13sekize73442b266f5e50e6fdba0323d44, isim tashihi, soyisim tashihi, yaş tashihi, velayetin nez’i, babalık davası, nesep tashihi, boşanma ve bunun eki niteliğindeki hükümler gibi kişinin direk olarak şahsı ya da ailevi yapısı ile ilgili hukuki durumunda değişiklik yaratan ilamlar ile bu ilamların eki niteliğindeki hükümlerdir. Tüzel kişiler de kişi kavramı içerisinde kabul edilmektedir. Çocuk teslimine ve çocukla şahsi münasebet tesisine ilişkin ilamlar da, kesinleşmeden icraya konulamazlar. Fikri ve sınai haklar (hukuk) mahkemesinin ürün benzerliği yoluyla tescili tasarımına haksız müdahalenin önlenmesine yönelik olarak oluşan hüküm, şahsın hukukuna ilişkin tescilli hakka tecavüz niteliğinde olduğundan, bu nitelikteki ilamlar da kesinleşmeden infaz edilemezler. Boşanmayla 13723b974627esekiz37eeffsekizaaaad43dbba verilen maddi ve manevi tazminatın tahsili için takibe konu olan ilamın boşanmaya ilişkin bölümünün kesinleşmesi gerekir. İlamın bu bölümü kesinleşmeden eklentileri niteliğinde olan tazminat ve faizleri istenilemez.
 
Ancak nafakada durum biraz daha farklıdır. Şöyle ki; Tedbir nafakasında, nafaka verilmesine ilişkin bir hükmün temyiz edilmesi, ilamın icrasını durdurmaz. Hatta nafaka alacağında, teminat karşılığı dahi ilamın icrasının durdurulması (Tehir-i icra) mümkün değildir. Ancak Yargıtay’a göre, yoksulluk ve iştirak nafakası için, maddi manevi tazminatta olduğu gibi, icra takibi için kesinleşme aranmaktadır. Yoksulluk nafakası hususu tartışılabilir ise de, iştirak nafakası, müşterek çocuk için ödenen katkı niteliğinde olduğundan ve karar temyiz aşamasındayken, müşterek çocuk / çocuklar, velayet kendisinde bırakılan tarafta olacağından, velayet kendisine bırakılan tarafın, küçüklerin geçimi için ihtiyaç duyacağı bu iştirak nafakasından, karar kesinleşinceye kadar mahrum bırakılması anlamına gelir ki bize göre bu durum pek hakkaniyetle bağdaşmamaktadır.

Bilindiği üzere, yargılama devam ederken mahkemece eş için hükmedilen nafaka, yoksulluk nafakası değil, tedbir nafakasıdır ve tedbiren hükmedilen bu nafakanın talep edilebilmesi için kesinleşme aramak, tedbirin ruhuna aykırı olacaktır. Ancak boşanmadan sonraki dönem için hüküm altına alınan ve eşe ödenmesine karar verilen nafaka, artık tedbir değil, yoksulluk nafakası olup, bu hüküm kesinleşmeden icraya konulamayacağı gibi, anılan nafakanın kaldırılmasına dair verilecek mahkeme kararı da aynı şekilde kesinleşmeden infaz edilemeyecektir.

Boşanma ilamında, nafakanın kesilmesine karar verilir ise, boşanma hükmü kesinleşmeden icra olunamayacağından, nafakanın kesilmesi hakkındaki kısım da ilam kesinleşmedikçe icra olunamayacak yani, boşanma ilamı kesinleşinceye kadar nafaka ödenmesi gerekecektir. Aile hukukunda yer almakta ise de, katkı payına ilişkin davalar, boşanma ilamının eki niteliğinde olmayıp ondan bağımsız olan edaya ilişkin ilamlardır. Bu yüzden katkı payı alacağına ilişkin ilamların icraya konulması için kesinleşme gerekmemektedir. Aynı şekilde, boşanma kararında hükmedilen ziynet eşyası bedeli, boşanma kararının eki niteliğinde olmayıp, boşanma davasından bağımsız bir dava olduğundan kesinleşmeden takibe konulabilecek ilamlardandır.